BASIN AÇIKLAMASI-29 NİSAN 2023

BASIN AÇIKLAMASI-29 NİSAN 2023

Basın açıklaması:

Değerli basın mensupları merhaba. Bilindiği üzere 6 Şubat tarihinde 10 şehrimizi doğrudan, sonrasındaki süreçte de tüm ülkemizi tamamen etkileyen bir deprem felaket yaşadık. Deprem günü ve saati belli olmayan bir afet olarak biliniyor. Haliyle de her felaket sonrasında gerekli tedbirleri almayan, alamayan yetkililer tarafından tırnak içerisinde “kader planı” olarak ifade ediliyor. Evet depremlerin gününü ve saatini bilemeyiz, bunun için erken uyarı sistemleri de geliştirilmeye çalışılıyor ancak daha çok yolu var. Ama biz deprem riskini öngörebiliyoruz. Bu amaçla gerek ülkemizin seçkin kurumlarında görevli meslektaşlarımız, gerekse meslek odalarımız uzun yıllardır çalışmalar yürütüyorlar. Aktif fay haritaları yapılıyor, plana esas jeolojik, jeoteknik haritalar ve raporlar hazırlanıyor. Bu sayede depremin saatini bilemesek dahi hangi bölgede kaç şiddetinde deprem yaşanacak bilgisine sahibiz. Üstelik yeni de değil, 1945 yılından bu yana haritalarımız var, güncellenmeye de devam ediyor. 

Dünya var oldukça şu anki teknolojimiz ile depremleri engelleyemeyiz, ancak konuya bilimsel bir yaklaşım geliştirirsek deprem kaynaklı can ve mal kayıplarımızın önüne geçeriz. Bunu biz mühendisler, mimarlar, şehir plancıları yani meslek mensupları olarak biliyoruz. Depremde enkaz altında kalmak kaderimiz olmayabilir.

Yaşananlar ışığında kentimizde bu amaçla meslek odalarımız olarak neler yapıyoruz. Ya da ne yapmalı. Yakın zamanda İlimiz merkez mahallerinin bir kısmında riskli yapı stokunun belirlenmesine yönelik bir çalışma başlatıldı ve tespit çalışmalarına devam ediliyor. Konu basında yer buldu, çokça yazılıp çizildi, gerekli açıklamalar yapıldı. Sürece az çok herkes vakıf oldu. 

Yapı stoku çalışması tamamlandıktan sonra ne yapacağız peki? Elimizde şehrimizle ilgili gözlemsel olsa dahi bir veri olacak, ancak hangi yapıların riskli olduğunu bilmek yeterli mi, hayır. O halde akabinde bu riskli yapıların dönüştürülmesi için yeni bir sürecin ivedilikle başlatılması gerekiyor.

Bu süreçte dikkate alınması gereken bir diğer husus daha var. Riskli yapı stokunun bulunduğu alanlarda sadece yapılar mı risk teşkil ediyor, yoksa binaların üzerinde bulunduğu zemin de başlı başına bir risk unsuru mu, bunun da muhakkak tespit edilmesi gerekiyor. Bir binayı yıkıp, yerine aynı yapı yoğunluğuna sahip (kat rejimi, emsal vs.) depreme dayanıklı bir bina inşa ederek olası risklerin izalesini sağlayabiliriz, ama zemin bu binayı taşımaya elverişli mi onu iyi analiz etmek gerekiyor. Değilse üzerine yeni binalar yapmakla sorunumuzu gidermiş olmuyoruz. Yalnızca bir diğer büyük afet yaşanana kadar ötelemiş oluyoruz.

Öyleyse ne yapılması gerekiyor? Ya kendimize üzerinde güvenle yaşayabileceğimiz alanlar yaratacağız, ya da çok yüksek maliyetlere katlanıp, zemin dayanımı düşük alanlarda yapılaşmakta ısrar edeceğiz. Ben ilkinin akla ve bilime daha uygun olduğu kanaatindeyim. Bunu nasıl tesis edeceğiz, tabi ki yaşadığımız kentleri terk etmeyeceğiz, örneğin riskli alanlarda daha az katlı günübirlik ve gündüz kullanımına yönelik yapılar inşa edebiliriz. Nazım İmar Planlarımızda gelişme alanlarımız var, Kocakır olarak tabir edilen rezerv alanımız var, orada uygulanması öngörülen ama bir anda ortadan kaybolan bir süper kent projemiz var, hali hazırda pek çoğu Belediyeler eliyle yürütülen ya da yürütülmeye çalışılan dönüşüm alanlarımız var, gecekondu önleme bölgelerimiz var. Bu alanların yeniden tartışmaya açılması ve biz meslek gruplarının da bu konuları gündemimizde tutması gerekiyor. Bu tartışmalar ışığında kentimizin zemin emniyeti yüksek alanlara doğru gelişmesini ve genişlemesini tesis edebiliriz. Çok merkezli bir şehir inşa edebiliriz. Yollarımızı acil durumlarda müdahaleye uygun genişlikte planlayabilir, ulaşım ağımızı yeniden kurgulayabiliriz. İmar planlarımız hazırlanırken bu verileri kullanmamız, belki de sıvılaşma riski yüksek olarak tespit edilen alanları planlama gündeminden çıkarmamız gerekiyor. Yeni alanlar yaratma konusunda acilen nazım imar planlarına yönelik çalışmaların başlatılması gerekmektedir.

Bunun için de İmar Planlarını hazırlayan, kentsel dönüşüm çalışmalarını yürüten Bakanlık teşkilatlarının veya belediyelerimizin biz meslek odalarını sürece dâhil etmesi gerekiyor. Tüm kurum ve kuruluşlar meslek odalarımızın deneyimlerinden istifade etmek zorundalar. Aksi takdirde başta da belirttiğim gibi deprem riskini çok da uzak olmayan bir geleceğe ertelemekten başka bir kazanım elde edemeyiz.

Bu aşamada da merkezi yönetimler ile yerel yönetimlerimizi mesleki birikimlerimizi paylaşmaya davet ediyoruz.